Thursday, May 04, 2006

Devam (II)

Karanlığın içinde adım adım ilerliyorum ayakalarımı görmeden rotamı ilerde duyulan su sesine çevirmiştim biliyorum ordan bir dere geçmiyor orası karanlığın merkezini koruyan içinde türlü kötülüğün yattığı kaleyi koruyan bir su kanalının sesi o. İçinde neler vardı köpek balıkları, timsahlar, kayıp ruhlar, zombiler... Başka insanların iyiliklerini saniyesinde emip yok edicek varlıklar. Yürüdüğüm yol vıcıklaşıyor sus sesi de arttı çok bu demektir artık suyun kenarındayım şimdi taş kaideyi bulmalıyım gözlerimi kapatıp iç güdülerimle ilerliyorum evet soğuk taşlar hissedebiliyorum ellerimle... Yokluyorum birazcık doğru yeri bulunca çatırtılarla bir makneizma çalışmaya başlıyor. Herşeyin siyah beyaz olduğu ışığın hiç istenmediği bir yere ilk defa ışık yayılmaya başlıyor ama bu ışık sahibi dışında kimseye hizmet etmeyen bir ışık... Köydeki varlıklı insanların ışığa alışmış köleleri büyük bir hvesle ışığa koşuyorlar bir çıkış bulduklarını düşünerek hepsi bir anda kör oluyor çünkü bu ışık sadece tek bir kişiye ait. Tahta köprü yere değdiğinde ışığa doğru yürüyorum içeri girince köprü yeniden yükselmeye başlıyor. İçerde yana kocaman bir ateş aynen bıraktığım gibi... Ateşe yaklaşıyorum içinde tanıdık yüzler görüyorum açıyla çığlık atıyorlar elimin tek hareketiyle bir anda çığlıkları duyulmaya başlıyor. Gene aynı hareketle seslerini kapıyorum kendi çığlığını duyamamak bile tek başına bir işkence. Ateş ten uzaklaşıp merdivenlere yöneliyorum. Hizmetkarlarım diz çöküyor biliyorlar efendileri geri döndü... Biliyorlar barışın bittiğini... Savaşın yeniden başladığını ve artık hiç bir kuralın geçerli olmadığını...

Onlarda korkuyor kaşılarındaki bu varlıktan çünkü hiç tanıyamadılar onu. Onlar için bu varlık aklından 1000 lerce düşünce geçen her yeni zamanda yeni bir ızdırap fikriyle ortaya çıkan bir şey. Onu 100lerce savaştan çok ağır yaralarla geri dünmüş olarak gördüler ama bir kez ağzından açıyor kelimesi çıkmadı. Baya bir korku ve baya bir saygı duyuyorlar ona...

Karar odama giriyorum bir kitap havada süzülerek önüme geliyor bir şeyler diyor. İçimden saçmalıyor diyorum elimle bir yana itiyorum kitabı ihtişamlı koltuğuma yöneliyorum. Kenarda dayalı duran kılıcı çekiyorum. Siyah çelikten yapılmış bir kılıç bu kör gibi gözüküyor ama en iyi zırhları bile sanki kumaş kesiyormuş gibi ikiye ayıracak kadar keskin bu kılıç benim gibi asla ne olduğunu göstermiyor. Düşmanını kandırıp yanına çekiyor sonra bitirici hamleyi vuruyor.

Devam edicek...

No comments:

 

Darkness Of My Mind © 2008. Chaotic Soul :: Converted by Randomness