Monday, June 26, 2006

Makina

İnsanlar ne kadar ilgiye muhtaç her yana yansıtıyorlar bunu her yerde bir ilgi kuyusu dolmayı bekiyor. Bir makina olmalı dünyada bu tip insanları poh pohlaycak istedikleir ilgiyi verecek onları huzura kavuşturucak. Bu tip insanları hep kuyunu içine düşmüş olarak görürüm hep bir yardım çılığı vardır esasında memnunlardır hayatlarından çünkü her zaman başlarında birisi dikilir ay bişey oldumu yardım edelim diye. Kimisi gerçekten çıkmak ister ordan kimisi istemez memnundur tıkıldığı delikten... Üçe ayrılır benim dünyam da insanlar kuyunu içindekiler kenardakiler ve bu iki insan tipini kuyunun içine itip üstlerini betonla örtmek isteyenler. İlgi yükleme makinası yapmaktansa elimizdeki paranın %50 siyle bir gradyer bir de beton mixeri alsak daha iyi etmezmiyiz. Kuyuları doldursak kendi umursamazlığımız hüküm sürse dünyaya.

Wednesday, June 14, 2006

Kurtarıcı

İlk gördüğümde kalabalığın içinde gözleriyle kurtar beni demişti bana... Boyunu bükük kalbi kırıktı tanıdığımda onu... Kurtara bileceksen kurtar beni diyordu bir daha hiç bir zaman sevemeyeceğine inan ucubelerin arasından... Sen dedi "sen kurtarıcaksın beni çünkü sen nasıl olduğunu biliyorsun... uzun süren bir açlık gibi biliyorsun"...
Ellerini uzattı bana o güzel ellerini kurtar beni dedi tekrar. Ellerini yakaldım bütün gücümle canı yandı kendime çektim gene canı yandı ama yüzü gülüyordu kurtuluyordu çünkü. Bana doğru bütün hızıyla gelip göğsüme çarptı düşmesin diye tutum onu oda beni sımsıkı sıcaklığını hissettim kalbini hissettim korktuğum gibi gidişini hissettim kolarımın arasındayken yok oluşunu hissettim gidişini ve bitişini... Ruhsuzca yere baktım boş kollarımla bir adım attım ikinci geldi sonra üçüncüsü bilmeden düşünmeden....

Monday, June 12, 2006

Şiddet

Önce bir düşünceydi... Düşüncesi bile bütün sinir uçlarımı uyarmaya yetiyordu... Dünyada zaman duruyordu düşünce aklımdayken şiddet uygulamalıydım diyorum kendime... Peki ya derecesi? Ne kadar acımasız ne kadar sert olmalıydım bu zalimliğe... Bir limit koymalımıydım? HAYIR... Planlar var aklımda başlayan... Ellerimde biten... Diyelimki karşıma şu anda karşıma çıktı yumruklarım yeri buluncaya kadar yüzünümü ezsem... Yoksa bir kenardan bulduğum kılcı tam göğsünemi saplasam kan mı akmalı illa nefretimin geçmesi için halbuki bu düşünceler aklıma geldikçe hep ensemden ısı olarak uçup kaçacağına inanırım birazcık sıcaklık birazcık sabır hiç bulaşmaya deymez. O hayır bu sefer değil bu sefer göğsünü kurşunla doldurmam lazım ki rahatlıyım.. Peki ya sonra rahat uyuya bilecekmisin onun acısı 3 saniye bile sürmeyecek.. Bazukamı kullansam yok yok oda olmaz gözlerinin içine bakıp o korkuyu yaşadığını görmem lazım en iyisi kılıç hayır haıyır yumruk ııııhh. Yok oda yetmez... Kelimeleri kullanmak lazım öyle cümlerler kullanmak lazımki duyulduğunda unutulmasın kıymık gibi devamlı batıp rahatsız etsin öyle şeyler söylenmeliki ölümüş olmayı dilesin karşındaki. Öyle sözler söylenmeliki...

Sunday, June 11, 2006

Dengeler

Belirli dengelerle yaşıyoruz yaptığımız saçmalıkla o dengeler içinde kalıyor. Yapıtığımız işler bazen gururumuzdan bazen nefreitimizden ve bazen de sevdiğimizden. Hayatta en çok şundan nefret ederim, haz alırım , mutlu olurum diye başlarız bazne cümlelere kişiliğimizi anlatmak için ama kişiliğimizi yaratan nedir kaynaklarımız nerden gelir. Kişilğimiz bir yağlı boya tablosumudur üst üste boyanmış katmanlardan oluşan her seferinde eski bir resmin üstüne boyana yeni bir resim gibi belki üstümüzden tinerli bezle geçseler temelde hepimizin aynı boş beyaz tualler olduğumuz gözükücek. Yapıtğımız herşeyin esasında o tuali boyamak olduğunu belli edicek.

Göz boyamakmıdır kişilğimizi yaratmak yada bir kaç fırça darbesiyle mi değişir karakterimiz bu kadar kolaymıdır. Belkide değildir belkide karakterimiz kişiğiliğimiz bir heykeldir ne kadar çok değişirse okadar ufalır ve sonunda molozdan başka bir şey kalmaz elimizde. Değiştikçe yok oluyordur belki karakterimiz kişiliğimiz. O yüzden inatçı oluyoruzdur alışkanlıklarımızda galiba yok olmamak var olmak için. Bazen zorlamıyoruz anlamak için hayatı anlasak ne olucak hayatın anlamı nedir derler ozaman sanırım hayatın anlamı hepimize son nefesimizi verirken kulağımıza fısıldanıcak ve onu hiç kimseyle paylaşamayacağımız bir cümle...

Tuesday, June 06, 2006

Lanetlenmiş Omuzlarım

Bir sonraki şehre uzanan bu gece
Gece bir sonraki şeride kan damlatırken
Bir önceki güne asla dönüp bakma
Zaman suçlardan başka bir şey anlatmaz sana
Lanetlenmiş omuzlarımdan sen... tut beni
Telaşla örttüğün gibi her şeyi
Bir sonraki aşka uzanan bu yarış
Bu yarış binbir acıyla beni yaşatırken
Bir önceki düşten artan bu yalnızlık
Bu yalnızlık artık cok fazla bana

Monday, June 05, 2006

ANAHTAR

Aşık oldum tamam
Unuttum aşkını
Ama içimdeki acı geçmiyor
O ne zaman bitecek
Başkası canımı yakana kadar
Hep sanamı üzülücem...

C.Y.

AZAR

sevemeden gitti denilsin arkamdan
aşk sofrasının kaşığına bile dokunmadan
herkez yiyip içerken ellerim masanın altında
ağladığım görünmesin diye hızla kalkayım masadan
koşarak
ve koşarken tek cümle aklımda...
annem değil mi ben doymadan uyumayan
dönemliyim masaya ama hiç konuşmadan
kaşlarım çatık bir çocuk gibi durmalıyım sevdalarımın arasında
annem azarlasın beni...
"hadi evladım yüreğini soğutma!"

C.Y.

Friday, June 02, 2006

Devam (V)

Ordumu topraklarına girdiğinden beri kendini beyenmiş kral korkup kaçmam için büyücülerine ülkesi kaplayan ışığı arttırdıkça arttırıyordu. Benim büyücülerimde tam tersini yapıp içimizdeki karanlığı arttırıyordu. Işığın aydınlığı bize ulaşamıyordu bizim için halen karanlıktı dünya. Geçen seferki gibi çekinerek değil yıkarak yakarak ilerliyorduk. İlk gün KArşıma aperatif olarak bir ordu sunuldu. Değişik silahları vardı çok fazla ses çıkartıp siyah gülleler atıyorlardı üstüme hiç umrumda değildi çünkü gülleler bize ulaşamadan havada elit birliklerim tarafından yok ediliyordu geri kalan saçma yağmuru hiç bir şey ifade etmiyordu. Yeni silahların atışları durmuştu belli bir süre sonra fark etmişlerdi faydası yok uzun menzilli birliklerimi önce çıkardım kanatlara süvarilerimi koydum elit birliğim çoktan düşman birliğin tedariğini, yardımın kesmek için cephe arkasına sızmak için yola çıkmıştı. Düşman birlikten paralıtılı zırhlar içinde bir komutan 4 nala at sürmeye başladı. Konuşmak istiyordu. Komutanlarımdan biri sanırım teslim olmak istiyorlar dedi. Bense hiç konuşmadım atımı mahmuzlayıp bana doğru gelen atlıya doğru sürdüm. Ortada buluştuk... Karşımdaki kişi bana dik bakışlar ve sinirli bir tavırla "Hemen geldiğiniz yere geri dönün barış anlaşmasını çiğniyorsunuz dedi" İçimden Önce ateş ederler sonra işleri kurala vurdururlar. Gözlerine baktım o da anladı neden orda olduğumu neyin peşinde olduğumu niye onları yok etmek istediğimi anladı. Bir anda bütün o dik bakışları ve nefreti kayboldu. Omuzları çöktü yüzüne neden böyle olmalı ifadesi geldi. Ağzından bunu yapmana gerek yok. Sen yokken herşey çok değişti bizi yenemeyeceksin bizde seni tamiyle yok edemeyeciğiz hiç bir zaman dedi. Bu sözler i duyunca kafamı öne eydim gülümsedim. Kafamı tekrar kaldırdığım da gülümsememin srıtmaya dönüştüğünü gördü karşıdaki kişi kalın zırhını yırtıp tam kalbine giren kara kılıcımla. Bunu gören düşman önce şaşırdı bu şaşırışlarını hayatlarıyla ödeyeceklerdi. Bütün ordum napıcaklarını biliyordu bu aşamadan sonra kanatlardaki atlılar düşmanı ortada toplayacak uzun menzilli silahlara sahip askerlerim onları uzaktan öldürecekti piyadelerimi harcamayacaktım onları kaleye saklıyordum...
 

Darkness Of My Mind © 2008. Chaotic Soul :: Converted by Randomness