Saturday, December 13, 2008

Tanımsız #2

Hani vardırya kimi anlar, konuşulması gereken anlar... ama asla konuşulmaz... Konuşulmaması için türlü farklı şeyler yapılır... Bahaneler bittiğinde geriye sadece o an kalır.

O anı konuşmak yürek ister o yüreği olmayanlar kaçar kaçmayanlar konuşsa bile artık anın önemi kalmamıştır. Eski bir anı olmuştur o an iki taraftan birisi için... Öbürü içinse hala canlıdır kanıyan bir yara gibi... Zaten bütün sorunda ondan kaynaklanırya.

Zordur o insan için yaşadıklarını hazmetmek belkide en başından beri yaşadıklarını mazmetmeye çalışmanın başka bir yoludur o anı konuşmamak.

Anın açımasızlığı ise ayrıdır çünkü bir taraf çoktan unutmuşken öbürü hale unutmak için uğraşıyorsa o an hep kovalaycaktır onu. Anı unutmak için yapılan herşey bir hata ise onlarda kovalayacaktır onu.

Yapılan hatalarını anı çoktan unutmuş kişiye yıkmak ise o kişini kendi kalpsizliğinden mi gelir sadece ?

Saturday, November 22, 2008

Tanımsız #1

    Ateş. Çocukluğumdan beri hayran olmuşumdur. Saf güçlü ve mükemmel. Fazla oynaşmaya gelmez ama bir yere kadar oynanılabilir. Ne üstünüzde istersiniz nede hayatınızdan çıkmasını . Bilirsiniz çok yaklaşırsanız canınızı yakar ama uzaklaşırsanız üşürsünüz... Özlemini çekersiniz hersaniye ve dersiniz içinden "keşke yanımda olsaydı". Ne zaman bir yerde ateş yaksam hep denerim ne kadar yakın kalabileceğim ona diye sarı alevleri elimi tutmak için uzandığında hep kaçırmak zorunda kaldım elimi. Bakarken ona bütün sorunlarım ateşe öylesine atılmış bir gazete kağıdı gibi yanıp tutuşuyor.

İşte orada diyorum ne zaman bir yanan ateş görsem... Tam anlamıyla bir gösteri var orada çıkardığı sesleriyle sarısı kırmızısı ile farklı renklerini bazen ve o insanı saran ince is kokusu. Seviyorum ona bakmayı onun yanında durup bana sunduklarını almayı içinde acıda olsa.

Sunday, October 19, 2008

Karanlıklarıma Bürünüyorum...

Her zamanki gibi kaybediyorum renklerimi tek tek... Var olduğumu sandığım bir dünyada aslında var edilmediğimi anlıyorum... İçine sığındığım pardesü ıslanmış az önce yağan yağmurdan... Siyahı seçerken hayatıma belkide keşfediyorum siyahın bile beni barındırmayacağını...

Thursday, September 11, 2008

Yalnızlığım

Kar yağmıştı şehir beyaz bir örtü altındaydı... Sevdiğim bu şehirde sevdiğim karakterdeydim... Yalnız ve güçlü... Yalnızdım çünkü tipide dışarda olan tek bendim... Güçlüydüm çünkü tek düşmanım rüzgar ve soğuk idi. O an için ne rüzgar nede soğuk etki edebiliyordu... Kulağımda güzel bir müziğin tınısı an itibariyle çok farklı şeyler anlatıyor bana varklı anıların kapılarını açıyor... Kimisi güzel kimsii romantik kimisi kötü anıların... Kalbimin sesini dinlemeye çalışıyorum kulaklarımı örten bere kapşon ve tipi üçlüsü iç sesimi duymamı sağlar diye ümit ediyorum ama sesizlik var sadece. Sonra birden duyuyorum sesini kalbimin her zamanki gibi gene üzgün ve dargın... Sebebi sensin diyor bana bütün olanların... Hak verdiğim için susuyorum... Karların içine oturuyorum sesizce bakıyorum etrafa tipi sanki sırtımı sıvazlarmışçasına yağarken bir kenarda otumuş bir şeyler hissetmeye çalışıyorum en kolaydaki soğuğa yöneliyorum ümitleniyorum hemen biraz burnumdan giren soğuk hava ile... ve işte o an anlıyorum aslında yalnızken düşmanlarımın en büyük dostlarım olduğunu... 

Saturday, August 30, 2008

Kuşlar

Sensiz olmadı ellerime kelepçe
Vurdun kalmadı ayrılığa gerekçe
Nasıl ki evlerin odaları varsa
Nasıl ki kuşların yuvaları varsa
Gönlün mabedimdir
Ömrüm al senindir
Gördüm gözümü ilk açışımla
Döndüm dolaştım ellerine
Başım nasıl hasret dizlerine
Aşkım sen sakın kuşlara uyma
Sensiz olmadı en sonunda nihayet
Bitti kalmadı şarkılarda keramet
Sensiz olmadı en sonunda nihayet
Bitti kalmadı şarkılarda nihavent
Nasıl ki….
Gönlün mabedimdir….
Döndüm dolaştım ellerine…
Kuşlar her baharda gelirler
Ama sonbaharda göçerler
Aşkım sen sakın kuşlara uyma
Kuşlar sen kuşları boşver
Evler yerlerinde değiller
Aşkım sen sakýn kuşlara uyma
AH Sen kurları sevdinA
H Sen de gidermiydin
AH Sen hala kuşlara hayran
AH Aşkım gemilerdi
AH Sana demirlendi
Gemilere adres oldu liman
Sen hala kuşlara hayran

Thursday, July 10, 2008

Challanger

Sevmiyorum ben...
Sevmiyorum ben rahatı...
Sevmiyorum ben kolayı...
Sevemedim ben hiç bir şeyi sadece hoşlandım ve alışkanlık haline getirdim...
Kocaman bir gemiyim ben güzel havalarda seyahat edemeyen....
Korkularıyla yüzmekten hoşlanan...
Riski seven...
Fırtınaların peşinden koşuyorum hep...
Gözlerine giriyorum onların ordan görüyorum güneşi ordan alıyorum sakinliği sonra gücümü toplayıp tekrar dalıyorum içlerine ve her fırtına bittiğinde aldığım tüm yaralara rağmen...
Hep aynı şeyleri söylüyorum...
Hadi bir daha yapalım.

Kendime

Uzun zamandır kafamdakileri kağıtlara döküyorum yazdıklarımın hepsi manasız ve anlamsız şeyler aklıma ne gelirse yazıyorum mantık aramadan bir şeylere benzetmeye çalışmadan. Bir iki sayfa dolduruyorum bu şekilde... Sonra yırtıp çöpe gönderiyorum yazdıklarımı çünkü gün ışığı görmemesi gereken şeyler yazıyorum oralara başka birisi okuduğunda çoktan ölümüş bir insanın yazdıklarını okduğunu sanıcak kadar kötü ve karamsar.
Belkide karamsar olmak için uğraşıyorum kim bilir... Uzun zamandır yazmıyorum buralara belki hatırlattığı şeyler hoş değil kim bilir. Ne olursa olsun duygularımı dizginleyemediğimde burda buluyorum kendimi... Aynı kağıtlara yaptığım gibi aklımı buraya boşaltıyorum...
Yorulmaya başladım artık insanlara bir şeyleri ima etmekten yada ima ederek anlatmaya çalışmaktan dobra dobra söylemek istiyorum insanların yüzüne hatalarını.
Onlar fark etmesede ben bitiriyorum bazı şeyleri.... Onlar farkına vardığında ben çok yol kat etmiş olmak istiyorum dönmemek için geriye.

Zorluyorum kendimi geriye dönüp yüzlerine bağırmamak için ne kadar lanet bencil ve çıkarcı olduklarını.
 

Darkness Of My Mind © 2008. Chaotic Soul :: Converted by Randomness